Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü.
Güya bu akşam erken davranıp. günün anısına, öğretmeni ve mesleği konu eden duygu dolu bir yazı hazırlayıp, sayfama ve gazeteye atacaktım!
Ancak yaklaşık bir yıldır kendisini aralıklarla bize hatırlatan deprem afeti, benden erken davranıp, bu akşam yine hepimize büyük bir korku yaşattı!
Telefonlar, akraba, eş-dost yoklamaları, korku ve endişe derken, vakit gece yarısını buldu!
Yazmak için fırsat bulunca, kendimi zorlamama rağmen, tuhaf bir ruh haline evrildiğim için ne yazacağımı ve konuyu nasıl toparlayacağımı bir türlü beceremedim!
Yıllarca ülkesine ideal duygularla hizmet veren bir öğretmen olarak, hem çalışırken, hem de emekli olduktan sonra, hep maddi sıkıntılarla hemhal olmuş, “ay sonunu nasıl getireceğim?” sorusunu kendime sorarak, bu güne gelmişim!
Dahası ev edinmeden tutun da, mutfak giderlerini karşılamaya kadar, çocuklarım yardım etmeseydiler, acaba halim nice olurdu!
Son söylediklerimin tersini düşünün, emekli olup, her konuda muhtaçlıkla pençeleşen bir öğretmenin benimki gibi ilgilenecek evlatları da yoksa, peki ya onlar günlerini nasıl geçiriyorlar, acaba!
Bunu bilen veya bilmek isteyen ilgili birileri var mı? İşte, öğretmenler gününün anlamı bu ifadelerin içinde saklı!
İsterseniz gelin, sizi daha fazla üzmeden, ben de adet yerini bulsun diye bir iki klişe sözle yazımı sonlandırayım!
Eli öpülesi öğretmen meslektaşlarım! Emeğinize sağlık. Yaşanan bütün zorluklara rağmen, hep ayaktasınız!
Unutmayın, gelecek güzel günler, mutlaka bizim olmalı!
Gününüz kutlu olsun…