Her olayın, her sıkıntının, her yokluğun, her yanlış davranışın içinde deprem var.
Kişi hastalıktan söz ederken “depremde bu yana” sözcüğüyle olanları anlatmaya başlıyor.
Depremden bu yana insanların davranışlarında, ruh hallerinde de değişmeler yaşandı, yaşanmaya devam ediyor.
İnsanların tahammülü azaldı, kime dokunsan “kime bu böyle olmamalı” desen patlayacak gibi.
Sanki depremin müsebbibi karşısındaki insan!
Şehir içi yollar berbat, trafikte yol alan herkes görmediği, göremediği bir çukura düşme tehlikesi yaşıyor.
Çukurlardan, gereksiz tümseklerden, yola taşmış molozlardan yol almakta güçlük çekerken arkadan gelen araç önündeki aracı geçmek için anormal manevralar yapıyor, sanırsın herkes otobanda yol alıyor. Arkadan hızla gelen araca yol veremeyecek durumdaysanız sizi sollamak isteyen araç korna çalıyor, lamba yakıp söndürüyor, garip, tuhaf çekilmez bir hal.
“Kardeşim biraz sakin ol, biraz yavaş ol” demeye gelmiyor, kavga hazır.
Zaten bozuk ve yıkıntılar sebebiyle darlaşmış yolların kenarında bir esnafın iş yeri varsa kaldırıma ilave olarak caddeye de bazı eşyaları mesela çiçek satıyorsa saksıları, berberse üzerinde havlu bulunan kurutma aygıtını, tütün satıyorsa üzerinde tütün bulunan bir iskemleyi yerleştirmiş durumda.
Kimsenin gördüğü yok ya da görüyorsa da görmemezlikten geliyor.
Yani deprem yalnız binlerce canımızı almakla kalmadı, kalanların sinirlerini, davranışlarını da altüst etti.
Memleketimizi yaşanmaz hale getirdi; kanadı olan uçuyor, ayağı tutan kaçıyor.
Siyasetten söz edesim yok, zaten tutmayacağı/ tutamayacağı sözleri söyleyip duruyorlar…
Halimiz, ahvaliz bu ve hatta daha fazlası…