Bir yıl önce bugün, 53 000 ve daha fazla insanın öldüğü, onbinlercesinin göçük altında kaldığı, evlerin, işyerlerinin kâğıttan kuleler gibi saniyeler içerisinde yıkıldığı gün.
Bugün, devletin yardıma geciktiği birçok insanın bağıra bağıra öldüğü gün.
Bugünü, deprem anını, yaşayan insanlardan birçoğunun psikolojisi bozuk.
Ölen İnsanlar herhangi bir dini tören olmaksızın, kefen giymeksizin iş makineleriyle kazılan çukurlara göçükten çıkarıldıkları haliyle yatırıldı ve diğer iş makineleriyle üstleri toprakla örtüldü.
Kiminin yakını yok, ismi belli değil, kimisi göçükten çıkardığı ölüsünü bulduğu ilk araçla köyüne akrabalarının yanına götürüp gömdü.
Hastanelerden sel basmışçasına oluk oluk kan akıyordu. Bazı yaralılar uzuvlarını kaybetmiş olarak hastane koridorlarında bakılmayı bekliyordu.
Yerin altından, göçüklerden öyle çok imdat sesleri yükseliyordu ki, kendinizi adeta mezarında dirilip haykıran bir ortamda sanıyordunuz.
Hele o çocuklar, onlardan yükselen figanlar dayanılır gibi değildi.
Caddelerin birçoğu yıkılan binaların yolu kapaması nedeniyle trafik akışına izin vermiyordu. Herkes birilerini arıyor, yıkıntı altında yakını olmayan hiç kimse yoktu.
Bir yandan da şehirde yağma başlamış, marketler iş yerleri yağmalanıyor, sırtına buzdolabını alan kayıplara karışıyordu.
Şehrin bu tablosu içler acısıydı; imdat diyenlere mi yetişeceğiz, ölenleri mi gömeceğiz, soğuktan tir tir titreyenlere star olacakları bir yer mi bulacağız, şehri yağmalayanlarla mı mücadele edeceğiz, ne yapacağız bilemiyorduk.
Bu nasıl bir tufan Allah’ım; bu kadar öfkeyi yaratacak ne yaptık?