Sağa sola çok bakmayan, burnunun dikine giden, “ben yaparsam olur” diyen kişilerdir.
Seçime girdiğinde “ben seçilirim, başka yolu yoktur” hezeyanına kapılan insanlardır.
Çok donanımlı, çok bilgili olmaları gerekmez, “karar vermesi” yeterlidir.
Eleştiriyi de sevmezler; illaki “poh pohlanmaları” gerekir.
Oy isterken olabildiğince “mütevazı” bir tavır takınırlar, seçildikten sonra bilinen “telefon numaralarını da” değiştirirler.
Eş dost kayırmacılığı bu mesleğin “fıtratında” var.
Kendilerinden o kadar “razılar ki” her yere resimlerini asıyorlar; devletin araçlarına, bilboardlara, taşlara, kayalara, yollara, yürüyen cisimlere her yere…
Neden resimlerini asarlar diye sormayın onlar kendilerinden çok razılar, onları herkes tanısa, ismen bilse de her an herkesin gözünün önünde olmalılar.
Dünya ve cisimler onlar için ayna ve oradan mutlaka görünmeliler.
Bir siyasetçi, bir belediye başkanı astığı her duyurunun, yapılacak her etkinliğin altına neden resmini yapma gereği duyar nedir bu çaba.
Her şeyden önce kendini halkın üstünde görmektir, buyurgan bir konuma kondurmaktır.
Bilbordlara astıkları resimleri için harcanan parayla birkaç gariban ailenin ihtiyaçları görülebilir mesela.
Peki resimlerini oraya buraya asmaktan vazgeçerler mi ?
Hiç sanmıyorum; bu egolarını yenmek olur ki o da mümkün değildir.